1930’ların büyük dünya ekonomik bunalımıyla ortaya çıkan Keynesyen ekonomi, 1970’lere kadar fazlaca bir meydan okumayla karşılaşmadan kapitalist dünyaya egemen olmuştur. Keynes’in öğretileri, özellikle ekonomik büyüme modelleri ve diğer dinamik ekonomik analiz araçlarının da katılmasıyla, uzun yıllar pek çok devletin resmi ekonomi felsefesi olma konumunu sürdürmüştür
Keynesyen iktisat politikaları şu şekildedir;
- 1. Ekonomide tam istihdam dengesi tesadüfi bir dengedir ve sürdürülebilmesinin hiçbir garantisi yoktur. Devletin müdahalesi olmazsa ekonomideki dengesizlik (işsizlik) sürekli bir durum olabilir.
- 2. Gerçekte fiyatlar ve ücretler, kurumsal düzenlemeler ve ekonomik olmayan nedenlerle klasik iktisatçıların düşündükleri gibi özellikle aşağı doğru esnek olmayabilir.
- 3. Her talep kendi arzını yaratır. Dolayısıyla asıl olan talep cephesidir. Ekonominin canlandırılması da, denetlenmesi de talep politikalarıyla yapılabilir.
- 4. Bütçe denkliği, nötr vergi gibi politikalar doğru yaklaşımlar değildir. Ekonominin içinde bulunduğu koşullara göre devlet bütçesinin açık veya fazla vermesi, artan ya da azalan oranlı vergiler tercih edilebilir.
Keynesyen ekonomi bir anlamda klasik ekonomi ile Marksist ekonominin bağdaştırılması çabası olarak ortaya konulabilir. Hatta belki bir adım daha ileri gidilerek klasik ekonomi kapitalizmin, Marksist ekonomi sosyalizmin ve Keynesyen ekonomi de sosyal demokrasinin ekonomi teorisi olarak ele alınabilir.
Keynesyen ekonominin egemenliği, 1970’lerden başlayarak çeşitli ekonomi okullarının meydan okumasıyla sarsılmaya başlamıştır. Petrol ihraç eden ülkelerin bir araya gelerek petrol fiyatlarını artırmaları sonucunda ortaya çıkan enflasyon içinde artan işsizlik olgusu, Keynesyen ekonominin sorgulanmasına neden oldu.